Sayfalar

Bir takım işler

10 Nisan 2010 Cumartesi

Gerilla Video Atölyesi 11Nisan2010

Gerilla Video Atölyesi
11 Nisan 2010

Görüntü elde etmenin sayısal, yahut dijital, kimyasal, mekanik, manyetik ve hatta analog olarak kaydedilme ve elde edilme süreçleri hakkında notlar.

Görüntü elde etmekte şimdilik iki temel teknik vardır. İlki bildiğimiz filmdir. Bu yola kimyasal yol diyelim. Kimyasal yolun esası, eski tip fotoğraf makineleri ve kameralarında olduğu gibi, ışığın bir objektiften (bir mercek sisteminden) ışığa duyarlı filmin üzerine düşmesidir. Kabaca söylersek, filmin üzerine gümüş gibi ışık görünce tepki veren, kararan değerli madenler yapıştırılmış durumdadır. Bunlar ışık gördüklerinde pozlanmış olurlar. Daha sonra kimyasal işlemlerle temizlenir ve sabitlenirler. (Bu görüntü negatiftir. Çünkü, ışıklı yerlerde gümüş kararmış, ışıksız yerlerde kararmamış ya da daha az kararmıştır) Bu resimlerden düzenli aralıkla çekilen peşpeşe resimlere de sinema diyoruz. Çok güzel.

İkinci yol elektronik yoldur. Şu an bulunulan teknolojik aşamada, objektiften gelen ışık bu sefer bir elektronik devrenin üzerine düşmektedir. CCD adını taşıyan bu devre üzerinde bulunan noktacıkların üzerine düşen ışığı kesintili sinyallere, yani esasen elektriğe çevirmektedir.

Bu iki görüntü elde etme tekniğini yanılma payını göz önünde bulundurarak, filmle çalışmak ışıkla yazmak, dijital çalışmak ışığı yakalamaktır diyebiliriz. Filmde lensten geçen ışık gümüş tozlarınını yakar, karartır. Bu nedenle biriciktir. Ama dijitalde ışık enerjisi elektrik enerjisine dönüştürülmektedir ve bu işlem sonsuza kadar olmasa da yinelenebilmektedir. Filme bir kere yazarsınız, devrenin üstüne defalarca yazabilirsiniz.

Film ile sayısal arasındaki ilk önemli fark, görüntünün dijitalde fabrikada dizilmiş noktacıkların üzerinde oluşması iken, filmde tabana yedirilmiş içiçe gümüş bromür tanecikleri halindeki noktalarda (grenlerde) oluşmasıdır.

Dijitalde elektronik noktacıkların sayısını artırdığınızda (mesela red'de 8 milyonmuş) elde ettiğiniz birim karenin kalitesi de daha yüksek oluyor. Sinema filminde de 100 yılda gelişmeler olmuş, tozlar daha da inceltilebilmiş, daha hassas ve kararlı hale getirilmiş. Renk konusunda göze yaklaşılmaya hatta aşılmaya çalışılmış.

Böyle olunca yarışmaya yüzyıl önce başlamış olan pelikül üretim teknolojisi, benzersiz sonuçların üretildiği aşamalar kaydetmiş. Ancak küçük rakibi sayısal teknoloji belirli eşikleri atlayarak günümüze gelmiş ve fakat bilinen avantajları sebebiyle ağabeyine kafa tutmaya başlamış değildir. Burada varmış gibi gösterilen rekabet özünde son derece aynı tarafa hizmet etmektedir.

Yüksek çözünürlüklü sabit kare elde etme konusunda büyük ilerleme kaydedilmiştir. Fakat hareketli görüntü söz konusu olduğunda birim karenin kalitesi kadar, hareketin de keskin olması konusunda kimi zaman sıkıntılar yaşanmaktadır.

Şu an için en popüler makinelerde bile hareketin (kamera hareketi kadar obje hareketlerinin de) kaydı asla pelikül kadar net olamamaktadır. Bu zorluğun esas sebebi yüksek çözünürlüklü resimlerin, örneğin saniyede 25 karede çok net olamamasıdır. Ekranı çarprazlamasına kesen çizgilerin kırık olmasına sebep olan hastalık çözülse de yüksek çözünürlük veri miktarını artırmakta ve makinelerin performansı yeterli olamayabilmektedir. Halbuki, örneğin dijital çağı anlatmak üzere yapılmış en şık filmlerden olan Matrix bile 35mm çekilmiştir. Muhteşem havada çarpışma sahnesi için onlarca 35 milimetre kamera yanyana dizilmiş ve hareket kameralardan sırayla alınan peşpeşe kameralarla elde edilmiştir. Bu belki de benim vaktinde inandığım bir balondur. Bilemem. Araştırın, bana da anlatın.

Sayısal video şu an bulunduğu aşamaya 1950'lerden bugüne televizyon terbiyesi içinde geldi. Tüplü televizyonlar gibi tüplü kameralar da vardı ve görüntü niteliği açısından sinema filmi ile pek karşılaştırılmadılar. Televizyonda görüntü, bir foton tabancasından(tüpten)ekranın arkasına doğru fışkırtılan elektrik atımlarının (pulselar) ekranda bulunan fosforlu noktacıkları ışıldatması ile elde edilir. Yalanım varsa burda öleyim.

Analog mu ile dijital mi tartışması kişisel bilgisayarların paylaşım aracı olabilmesi olanağını veren internet ile birlikte dijital lehine sonuçlandı. Hem analog, hem digital sinyal aynı anda elektronik görüntü lafından kelli sınırlanmış bir yoğunluk ortamında salınan elektrik akımıdır. Video sinyali 0,3 volt ile 1 volt arası değişen bir atımdır. Bu atımların elde edilmesi, taşınması ve işlenmesi ve belki en önemlisi kaydedilmesi televizyonun doğuşunun ilk gününde beri temel sorundur. Video sinyalinin tarihine baktığınızda, en eski tip ev televizyonlarının arkasında bulunan yuvarlak rf antenlerle birbirine bağlanmış betamax videodan vhsye kayıt yapardık biz eskiden. Bir cümleyi de siz bağlayıverin bi zahmet.

Özellikle likid ekranların gelişmesi ile sayısal teknolojide sıçramalar yaşandı, değil mi? Halbuki, likit ekranın özü sıfırdan dokuza kadar olan sayıların belirdiği asansör göstergeleridir. Orada tüm rakamlar 8'den eksiltilerek yapılmaktadır. (Demek ki bu alemde 8 sayısının ayrı bir önemi var.)

Şimdi çalışma sırasında da konuştuğumuz gibi, şu konu artık kafaları karıştırmasın: Sinema filmi, pelikül ya da kimyasal dediğimiz süreç asla "analog" olarak anlatılan süreç değildir. Analog ve dijital ikiliği ses ve hareketli görüntü "kaydı"nda ortaya çıkar. Örneğin fotoğrafın analog kaydı, istisnalar hariç söz konusu olmaz. Fotoğraf ya dijital olarak çekilir ya kimyasal, genel olarak. Ama bu analog yoldan fotoğraf kaydedilemez anlamına gelmez. Mümkündür ama gerekli değildir.

Çünkü analog terimi manyetik ses kaydını ve bantların üzerine kaydedilmiş sıralı görüntüleri anlatır.

Dijital ile analogun farkı kaydedilen sinyallerin dönüştürülmesi ile ilgilidir. Dijital video kaydı çağının başlaması, analog kameralara görüntü üreten tüplerden CCDlere geçişle koşut olmakla birlikte farklıdır. Faks makinelerinin, elektronik ekranların, nokta vuruşlu yazıcıların, pek çok baskı makinesinin ve dijital fotoğraf ve videonun görüntü elde etme mantığı resmin noktacıklardan oluşturulmasına dayanır. Faks makinesi sıcak iğnelerle ısıya duyarlı kağıdı yakarken, örneğin 5 megapiksel bir dijital makine, resmi 5 milyon noktanın birleştirilmesi yoluyla kaydeder. Noktaların sayısı arttıkça resmin keskinliği artmaktadır.

Bu konuda bir kafa karışıklığı da manyetik ile dijital farkı nedeniyle olmaktadır. Elektronik bir sinyali iki şekilde kaydedersiniz. Ya benzerini ya temsili değerini, diyebiliriz. Analog kayıt benzeridir; çünkü mıknatıslanma özelliği olan bir elektromıknatısla, üzerinde mıknatıslanmaya elverişli metal tozlar bulunan bir yüzeyi gelen eletrik akımının şiddetine göre etkilemesidir. Yani analog video ile dijital video arasındaki fark onların kaydedilme şeklidir. Aynı manyetik bandın üzerine hem analog hem dijital kayıt yapılabilir; ancak sabit disk, dvd türü mekanik kayıt araçlarına analog kayıt yapılamamaktadır. Bundan ne sonuç çıkartırsınız?

Analog kayıt aslında gözle görülmeyen bir çizim gibidir. Ancak sayısal kayıt temsilidir. Elektronik sinyalini temsil eden ve 1 ve 0 lardan oluşan bir kod kaydedilmektedir. Bu kod, gelen akımın 0,3 volt ile 1 volt arası değerini ifade etmektedir. 10101001 gibi simgesel bir değere çevrilmiştir aslında.

Analog ya da dijital ya da kimyasal. Hepsini bağlayan ortak nokta lensler yani objektiflerdir.

Lütfen Wikipedia'dan video sinyali konusunu okuyun. Devam edeceğiz.